15. Filmekimi'nin Tüm Programı Açıklandı!
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, Vodafone FreeZone sponsorluğunda gerçekleştirilecek Filmekimi'nin programı ve etkinlik detayları açıklandı.
2016 Filmekimi Afiş-Berenice Bejo |
2016 Filmekimi Afiş-Angeliki Papoulia |
2016 Filmekimi Afiş-Berk Hakman |
2016 Filmekimi Afiş-Elijah Wood |
2016 Filmekimi Afiş-Fırat Çelik |
2016 Filmekimi Afiş-Juliette Binoche |
2016 Filmekimi Afiş-Şebnem Bozoklu |
Filmekimi 15 yaşında
Bu yıl 15. yaşını kutlayan Filmekimi, 51 film ile yine sonbaharın en parlak sinema etkinliği olacak!
İlk kez düzenlendiği 2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerin büyük ilgiyle takip ettiği Filmekimi, 2015'te 6 kentte toplam 75 bine yakın sinemaseverle buluştu.
Filmekimi gösterimleri İstanbul'da bu yıl Beyoğlu'nda Beyoğlu ve Atlas, Kadıköy Rexx Sineması ve Nişantaşı City's Cinemaximum'da yapılacak.
İstanbul dışı gösterimlerine 2011'de başlayan Filmekimi, bu yıl da Türkiye'nin farklı kentlerindeki sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek. Filmekimi, bu yıl Ankara, İzmir, Bursa ve ilk kez Eskişehir'e de uğrayacak. Filmekimi 7-9 Ekim'de Ankara'da, 13-16 Ekim'de İzmir'de, 21-23 Ekim'de Bursa ve Eskişehir'de olacak.
Sonbaharın rengi Filmekimi 7 Ekim'de başlıyor!
Filmekimi, her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren zengin programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Vodafone FreeZone sponsorluğunda gerçekleşecek Filmekimi, 7-16 Ekim tarihlerinde İstanbul'da 10 gün sürecek bir maratonla birlikte İstanbul dışında da Ekim ayı boyunca gösterimlerine devam edecek.
Göz alıcı filmler Filmekimi'nde!
On beşinci yılında Filmekimi programında, Altın Palmiyeli Ken Loach filmi I Daniel Blake'den, Xavier Dolan'ın Cannes Film Festivali'nde Büyük Ödül'ü kazanan Alt Tarafı Dünyanın Sonu / It's Only the End of the World'e, Oscar'lı yönetmen Asghar Farhadi'den, bağımsız Amerikan sinemasının kahramanlarından Jim Jarmusch'a, Güney Kore'nin yıldız yönetmeni Park Chan-wook'tan modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven'e ve kara mizahtan vazgeçmeyen yönetmen Todd Solondz'dan her filmi olay yaratan Pedro Almodovar'a kadar merakla beklenen birçok yönetmenin filmi yer alıyor.
Biletler 1 Ekim'de satışa çıkıyor
İstanbul'da Filmekimi biletleri, 1 Ekim Cumartesi günü 10.30'dan itibaren hizmet bedeli eklenmeden Biletix ile [Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi (0216 556 98 00), Biletix web sitesi (biletix.com)], Atlas ve Rexx sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak.
Filmekimi'nin İstanbul ayağının biletleri hafta içi gündüz seanslarında (11.00, 13.30, 16.00) sadece 8 TL, hafta sonu gündüz seansları ve tüm 19.00 seanslarında tam 19, indirimli 14 TL. Tüm 21.30 seansları 19 TL.
Siyah ve Beyaz Lale üyeleri için öncelikli satış 27 Eylül; Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 28-29-30 Eylül tarihlerindedir. Siyah, Beyaz ve Kırmızı Lale üyeleri öncelikli satış döneminde her seans için en fazla iki (2), Sarı Lale üyeleri ise en fazla bir (1) bilet satın alabilir.
Vodafone FreeZone Kampanyası
Vodafone FreeZone'lular bu yıl da Filmekimi'ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.
İstanbul dışındaki illerde Filmekimi biletleri 1 Ekim Cumartesi günü Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ve Filmekimi sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak. Vodafone FreeZone'lular İstanbul dışındaki illerde de Filmekimi'ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.
15. Filmekimi'nde Gösterilecek Filmler
The Net / Geu-Mul (Ağ)
Yönetmen: Ki-duk Kim
Kore sinemasının üretken ve yaratıcı isimlerinden Kim Ki-duk, Ağ'da Kuzey Koreli sıradan bir balıkçının içine düştüğü siyasal ve insani zorlukları odağına alıyor. Teknesinin motoru bozulunca kendisini Güney Kore'de bulan balıkçı, casus sanılarak gözaltına alınır. Sert geçen sorgu ve ikna sürecinin ardından Kuzey Kore'ye iade edilen balıkçı, burada da zorluklarla karşılaşır ve iki ideoloji arasında kapana kısılır. Ağırlıklı olarak bireylerle ilgilenen filmleriyle tanınan Kim Ki-duk, Venedik Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapan Ağ'da en siyasal filmlerinden birine imza atıyor. Ağ, doğulan coğrafyadan bağımsız, ideolojiler karşısında insanın gerçek değerimi sorgulayarak bu özel örnek üzerinden dünyanın birçok yerinde yaşanan bir dramı yakalıyor.
Albüm
It's Only The End Of The World / Juste La Fin Du Monde (Alt Tarafı Dünyanın Sonu)
American Honey
Arrival
From the Land of the Moon / Mal de pierres (Aşk Mektupları)
On the Milky Road / Love and War / Na mlecnom putu (Aşk ve Savaş)
I Am Not a Serial Killer (Ben Katil Değilim)
I, Daniel Blake / Moi, Daniel Blake (Ben, Daniel Blake)
Türkiye-Fransa-Romanya-Almanya
Yönetmen: Mehmet Can Mertoğlu
Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali'nin Eleştirmenlerin Haftası bölümünde yapan Albüm, evlat edindiğini gizlemeye çalışan bir çiftin hikayesini mizahi bir dille anlatıyor. Mehmet Can Mertoğlu'nun ilk uzun metrajlı filmi Albüm, proje aşamasında İstanbul Film Festivali Köprüde Buluşmalar kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı Ödülü, Melodika Ses Post-Prodüksiyon Ödülü ve Almanya-Türkiye Ortak Yapım Destek Ödülü'nü kazanmıştı.
Kanada-Fransa
Yönetmen: Xavier Dolan
Harika çocuk Xavier Dolan'ın yine Cannes ödüllü son filmi, Nathalie Baye ve Marion Cotillard başta olmak üzere, Fransız sinemasının güçlü isimlerini oyuncu kadrosunda bir araya getiriyor. Alt Tarafı Dünyanın Sonu, ailesinden uzaklaşmış, 30'larının ortasında bir yazarın sorunlu ailesiyle yüzleşmesini konu alıyor. Fransız yazar Jean-Luc Lagarce'ın 1990 tarihli aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan filmin anti-kahramanı Louis, uzun yıllardır görüşmediği ailesini ziyarete gider. Amacı, onlara ölümcül bir hastalığını olduğunu söyleyip veda etmektir. Dolan'ın en olgun filmi olarak karşılanan Alt Tarafı Dünyanın Sonu, akıllardan çıkmayacak, güçlü bir melodram.
ABD-İngiltere
Yönetmen: Andrea Arnold
Fransız Première dergisinin ''Z Kuşağı için Easy Rider'' olarak tanımladığı, Cannes'da çoğu eleştirmeni kendine hayran bırakan ve festivalden Jüri Ödülü ile dönen yeni Andrea Arnold filmi American Honey, daha şimdiden günümüz Amerikan gençliğini en iyi anlatan filmlerden birisi olarak kabul ediliyor. Aile içi şiddet ve yoksulluktan ibaret hayatını ani bir kararla geride bırakan 18 yaşındaki Star'ın, dergi aboneliği satan bir gruba eklemlenerek çıktığı uzun yolculuğu konu alan film; şahane bir soundtrack, müthiş bir görüntü yönetimi ve perdeden taşan inanılmaz bir enerjiyle soluksuz izleniyor. Filmin başrolündeki amatör oyuncu Sasha Lane parlarken, aşık olduğu Jake rolünde Shia LaBeouf da kariyerinin en iyi performansını sergiliyor. American Honey'nin soundtrack'i filmin en önemli unsurlarından biri... Andrea Arnold müziği klasik anlamda kullanmıyor, görüntülere uyacak müzikleri kullanmak yerine sevdiği müzikler etrafında kurguluyor filmini. Baştan sona temposu hiç düşmeyen bu sürükleyici film uzun süre aklınızdan çıkmayacak.
ABD
Yönetmen: Dennis Villeneuve
Denis Villeneuve'ün çektiği bu ilk bilimkurgu filminin ilk gösterimi Venedik Film Festivali'nde yapıldı. Dünyanın farklı noktalarında dünya dışı araçları görülünce ABD ordusu, uzaylıların niyetini çözmek amacıyla uzman dilbilimci Louise Banks ile çalışmaya başlar. Ne var ki daha ''istilacıların'' düşman mı dost mu oldukları anlaşılmadan tüm dünya savaşın eşiğine gelir. Louise, uzaylılarla iletişim kurarak topyekün savaşı engellemeye çalışacaktır. Denis Villeneuve'ün Sicario'dan sonra, Blade Runner'dan önce çektiği Arrival dil, iletişim, teknoloji ve evrendeki yerimizi sorgulayan gizem ve heyecan dolu, ''akıllı'' ve aynı zamanda görsel yönü güçlü bir bilimkurgu. Arrival Ted Chiang'ın ''Story of Your Life'' öyküsünden uyarlandı.
Fransa-Belçika
Yönetmen: Nicole Garcia
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrası, Avrupa yara bere içinde... Gabrielle, ailesinin baskılarını kıramamış ve İspanyol bir çiftçi olan Jose’yle evlenmiştir. Jose ona karşı dürüsttür ve âşıktır, ancak Gabrielle kendini bir mahkûm gibi hissederken, bu adanmışlığa hiçbir zaman karşılık veremeyeceğinin farkındadır. Bir gün bütün tutkularını ona yeniden hatırlatacak olan Andre ile tanışır. Beraber kaçmak için sözleşirler, ancak onları çevreleyen dünyanın buna izin vermeye niyeti yoktur. Nicole Garcia’nın Milena Agus’un romanından uyarladığı Aşk Mektupları, prömiyerini yaptığı Cannes’da adından Marion Cotillard’ın sağlam performansıyla söz ettirmişti.
Sırbistan-Meksika-ABD-Birleşik Krallık
Yönetmen: Emir Kusturica
Cannes'da iki kez Altın Palmiye kazanan Emir Kusturica'nın yönettiği ve başrolünü paylaştığı yeni filmi, mizah ile dramın, acı ile sevincin birbirine karıştığı, savaş ve aşk hakkında bir macera. Kusturica'nın 2007'den beri çektiği bu ilk uzun metrajlı kurmaca film, bir adamın hayatının üç dönemine odaklanıyor: Bosna Savaşı sırasında sütçü olarak cepheye süt taşıdığı günler, gizemli İtalyan bir kadına aşık olduğu zaman ve keşiş olarak inzivaya çekilip hayatını düşündüğü dönem. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için yarışan film, yönetmenin kızı Dunja ile kaleme aldığı kısa film Our Love'dan yola çıkıyor.
İrlanda-Birleşik Krallık
Yönetmen: Billy O'Brien
Geleceğe Dönüş serisinin Doc'u Christopher Lloyd'u alışılmadık bir rolde izleyeceğimiz Ben Katil Değilim, yılın en özgün bağımsız filmlerinden. Ünlü korku ve bilimkurgu yazarı Dan Wells'in aynı adlı romanından uyarlanan film, sıra dışı bir ergen olan John Wayne Cleaver'ın dünyasına davet ediyor bizi. Sosyopat teşhisi konmuş 15 yaşındaki John'un en büyük takıntısı seri katillerdir. Otopsi uzmanı olan annesiyle beraber yaşayan John, ölümle yaşıtlarından çok daha fazla içli dışlıdır. Kasabada peş peşe işlenen cinayetler John'un merakını iyice tetikler. Bulduğu ipuçlarını takip ederek katili bulmaya çalışırken, komşularıyla ilgili korkunç bir gerçeği keşfeder. 16mm formatında çekilmiş bu mütevazı film, her katilin psikopat, her psikopatın da katil olmadığını farz ederek yola çıkıyor.
Birleşik Krallık-Fransa-Belçika
Yönetmen: Ken Loach
Yönetmen: Ken Loach
Politik sinemanın zirvesindeki Ken Loach'a Özgürlük Rüzgarı'ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran I, Daniel Blake, dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram. Devlet yardımı alabilmek için sisteme ve bürokrasiye direnen Daniel Blake adlı emekli bir marangozun mücadelesini izleyen film, bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor. Ken Loach ve yıllardır birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty'nin son yıllarda çektikleri en iyi film olarak yorumlanan I, Daniel Blake, Ağustos ayında yapılan Locarno Film Festivali'nde de İzleyici Ödülü kazandı.
The Birth of a Nation (Bir Ulusun Doğuşu)
ABD
Yönetmen: Nate Parker
1831'de, köleliğin en ağır hüküm sürdüğü Virginia'da kölelerin isyanının başını çekerek tarihe geçen Nat Turner hakkındaki bu sert film, Sundance'te gösterildiği anda yılın sinema olaylarından birine dönüştü. Filmin kahramanı Nat Turner çocukluğunda İncil okumayı öğrenmiş bir vaiz, bir köle. Nate'in bu meziyetini nakde çevirme peşindeki sahibi onu ülke boyunca bir yolculuğa çıkarmaya karar verir. Nate, bu yolculuk esnasında içinde yaşadığı ülkeyi tanımaya başlar; kan ve utançla yoğrulmuş olan bu düzenin bir an önce sonunun gelmesi gerektiğine kanaat getirir. Filmde başrolü de üstlenen yönetmen Nate Parker, görsel tercihleriyle dikkate şayan bu ilk filminde ülkesini tarihiyle yüzleştiriyor. Filmin adı, D.W. Griffith'in aynı adlı ünlü filmine bir gönderme.
Swiss Army Man (Çakı Gibi)
A Monster Calls (Canavarın Çağrısı)
Clash / Eshtebak (Çatışma)
Like Crazy / La pazza gioia / Folles de joie (Deli Dolu)
Desierto
Staying Vertical / Rester Vertical (Dimdik Ayakta)
İki yıl önce İstanbul Film Festivali'nde izlediğimiz Göldeki Yabancı ile övgü ve ödüllere boğulan Alain Guiraudie, Cannes'da Altın Palmiye için yarışan yeni filminde de benzer şekilde gizemli bir öykü anlatıyor. Yazar tıkanıklığından muzdarip senarist Léo, taşrada dolanırken bir genç adama rastlar. Sinema dünyasından olduğunu söyleyerek ona yaklaşmaya çalışır ama reddedilir. Ardından çobanlık yapan bir kadınla tanışan Léo, geceyi bu kadınla geçirir. Çok geçmeden kendilerini bir ilişki içerisinde bulurlar ve bir bebekleri olur. Fakat bastırılmış cinsellik ve tutkular, bu pastoral tabloyu vahşi bir kabusa dönüştürür. Cinsiyet rolleriyle hınzırca oynayan bu film, anne olmak isteyen erkekler üzerine çılgın bir masal olarak da nitelendirilebilir.
After the Storm / Umi yori mo mada fukaku (Fırtınadan Sonra)
Florence Foster Jenkins
Frantz
War on Everyone (Herkese Karşı)
The Handmaiden / Ah-ga-ssi (Hizmetçi)
Hell or High Water / Comancheria (İki Eli Kanda)
Julieta
My Life as a Courgette / My Life as a Zucchini / Ma vie de Courgette (Kabakçığın Hayatı)
Captain Fantastic (Kaptan Fantastik)
The Wailing / Goksung (Kara Büyü)
The Age of Shadows / Secret Agent (Karanlık Görev)
The Commune / Kollektivet (Komün)
Dogs / Câini (Köpekler)
Under the Shadow (Korkunun Gölgesinde)
Slack Bay / Ma Loute
The Innocents / Les innocentes / Agnus Dei / Niewinne (Masumlar)
The Unkown Girl / La Fille Inconnue (Bilinmeyen Kız-Meçhul Kız)
Graduation / Baccalauréat (Mezuniyet)
Nocturama / Paris est une fête (Paris Yanıyor)
Elle / Oh! (O Kadın)
The Student / Uchenik / Le Disciple / (M)uchenik (Öğrenci)
The Happiest Day in the Life of Olli Mäki / Hymyilevä mies (Oli Maki'nin En Mutlu Günü)
American Pastoral (Pastoral Amerika)
Paterson
Psycho Raman / Raman Raghav 2.0
The Salesman / Forushande / Le Client (Satıcı)
ABD
Yönetmen: Dan Kwan, Daniel Schinert
Hank, düştüğü ıssız adada artık hiçbir kurtuluş şansının kalmadığına kanaat getirmiş ve hayatına son vermeye karar vermiştir. Artık pes edip kendini asmaya hazırlandığı anda, kıyıya vurmuş bir cesetle karşılaşır. Manny adını verdiği bu cesedin konuşabildiğini ve birtakım doğaüstü becerilere sahip olduğunu fark eder. Hank'in yalnızlığına son verecek olan bu mucize, onun bu adadan kurtulmasını da sağlayabilecek midir? Prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali'nde büyük bir coşkuyla karşılanıp yönetmen ödülünü kucaklayan Çakı Gibi, yılın en tuhaf, en komik ve en ilham verici filmlerinden biri.
ABD-İspanya
Yönetmen: Juan Antonio Bayona
Yılın merakla beklenen filmlerinden Canavarın Çağrısı, Yetimhane ve Kıyamet Günü filmleriyle tanıdığımız Juan Antonio Bayona'nın Toronto'da prömiyerini yapan son filmi. Filmin kahramanı Connor, annesinin son evredeki hastalığın kabullenmekte zorlanan küçük bir oğlan. Sert mizaçlı anneannesi ve uzaktaki babası arasında kalan Connor'ı tam sıkıştığını hissettiğinde bir gece devasa bir ağaç şeklindeki bir canavar ziyaret eder. (Liam Neeson'ın seslendirdiği) Canavar ona üç öykü, karşılığında da Connor ona bir öykü anlatacaktır. Animasyon bölümleriyle ve duygusal yaklaşımıyla dikkat çeken Canavarın Çağrısı, büyüme sancılarıyla çocukluk sırlarını dokunaklı, sıcak ve sürükleyici bir tarzla işliyor. Sigourney Weaver'ın anneanne rolündeki performansı, ünlü oyuncunun muhteşem dönüşü olarak yorumlandı.
Mısır-Fransa
Yönetmen: Mohamed Diab
Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünün açılış filmi olarak seçilen ve Mısır'ın Oscar adayı olan Çatışma, 2013 Mısır Askeri Darbesi sırasında geçen bir hikaye anlatıyor. Tamamı bir polis kamyoneti içinde geçen film, çatışma halindeki iki ayrı gruptan, Mursi yanlıları ve ordu destekçilerinden gözaltına alınan insanların aynı yerde kapalı kalması fikrinden yola çıkıyor. Çatışmalar nedeniyle kamyonette mahsur kalan gözaltındaki insanlar için koşullar zorlaşırken, gruplar arasındaki gerilimin kontrol edilmesi de güçleşiyor. Genç yönetmen Mohamed Diab, tamamı kapalı bir mekanda geçen, her yönüyle zorlu bu projenin altından başarıyla kalkarken, karakterlerini yargılamaktan da kaçınıyor ve herkese eşit mesafeyle yaklaşarak hümanist bir mesaj veriyor.
İtalya-Fransa
Yönetmen: Paolo Virzì
Filmekimi'nde izlediğimiz İnsan Sermayesi ile büyük bir uluslararası başarı yakalayan Paolo Virzì, ilk gösterimi Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde gerçekleşen yeni filminde başrolü yine Valeria Bruni Tedeschi'ye teslim etmiş. Bu sımsıcak komedi-dramın baş karakterleri Beatrice ve Donatella, farklı sınıflardan gelen ama bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yolları kesişen iki kadın. Beatrice jet sosyete içerisinde geçen şatafatlı hayatını ama daha çok da saplantı haline getirdiği genç sevgilisini, Donatella ise velayet hakkını kaybettiği oğlunu özlemektedir. İkili bir fırsatı değerlendirerek hastaneden kaçar ve dış dünyada özlediklerinin peşine düşerler.
Meksika-Fransa
Yönetmen: Jonás Cuarón
Tamamı açık alanda geçen ama inanılmaz klostrofobik bir gerilim! Alfonso Cuarón'un oğlu Jonás Cuarón, Yerçekimi'nin senaryosunu babasıyla birlikte yazınca sinema dünyasında dikkat çekmişti. Desierto ise Cuarón'un umut veren genç bir yönetmen olarak selamlanmasını sağladı. Çölü aşarak gizlice Amerika'ya giriş yapmaya çalışan bir grup Meksikalı mültecinin başında sıcak, vahşi hayvanlar ve Amerikan polisinden daha büyük bir bela vardır: Beyaz bir Amerikalı elinde tüfekle çölü aşacak mültecileri beklemekte ve onları birer birer avlamaktadır. Alfonso Cuarón'un yapımcılığını üstlendiği filmin müziklerini Fransız elektronik müzik yıldızı Woodkid yapmış.
Fransa
Yönetmen: Alain Guiraudie
İki yıl önce İstanbul Film Festivali'nde izlediğimiz Göldeki Yabancı ile övgü ve ödüllere boğulan Alain Guiraudie, Cannes'da Altın Palmiye için yarışan yeni filminde de benzer şekilde gizemli bir öykü anlatıyor. Yazar tıkanıklığından muzdarip senarist Léo, taşrada dolanırken bir genç adama rastlar. Sinema dünyasından olduğunu söyleyerek ona yaklaşmaya çalışır ama reddedilir. Ardından çobanlık yapan bir kadınla tanışan Léo, geceyi bu kadınla geçirir. Çok geçmeden kendilerini bir ilişki içerisinde bulurlar ve bir bebekleri olur. Fakat bastırılmış cinsellik ve tutkular, bu pastoral tabloyu vahşi bir kabusa dönüştürür. Cinsiyet rolleriyle hınzırca oynayan bu film, anne olmak isteyen erkekler üzerine çılgın bir masal olarak da nitelendirilebilir.
Japonya
Yönetmen: Hirokazu Koreeda
Japon auteur Hirokazu Kore-eda, son filminde boşanmanın ardından dağılan bir aileye odaklanıyor. Cannes Film Festivali'nde Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen film, ''kaybeden'' baba, yeni bir hayat kurmaya niyetlenen sorumluluk sahibi anne ve arada kalmış küçük oğullarını, bir fırtınada, babaannenin evinde bir araya getiriyor. Kore-eda, hümanist bakışını ve gündelik detaylarda bulduğu hazineleri bir kez daha göz önüne sererken, mizahı da ihmal etmiyor. Fırtınadan Sonra'nın izleyiciyi yargılardan uzak tutan dengesi ve Kore-eda'nın her filmde yakaladığı sıcaklık, akılda kalıcı bir dramın anahtarı oluyor.
İngiltere
Yönetmen: Stephen Frears
Florence Foster Jenkins, New York'lu, zengin bir kadın... Büyük bir hayali var; bir opera şarkıcısı olmak. Piyasada ses getirmek için belki de maddi olarak her şeye sahip, tek bir şey hariç: Florence'ın sesi çok kötü ve bunu pek de dert etmiyor. Stephen Frears yeni filminde performansıyla daha şimdiden Oscar'a göz diken Meryl Streep'e dünya tarihinin en kötü opera sanatçısını emanet ediyor ve oldukça eğlenceli bir biyografi filmiyle karşımıza çıkıyor. Florence, hayallerine ulaşmak isteyen ancak bunun için gerekli yeteneklere sahip olmayan güçlü bir kadının trajikomik hikayesi...
Fransa-Almanya
Yönetmen: François Ozon
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya'da küçük bir kasaba... Anna, savaşta ölen nişanlısı Frantz'ın mezarına her gün giderek onun yasını tutmaktadır. Bir gün Adrien isminde genç bir Fransız adam da çiçeklerle aynı mezarı ziyaret eder. Anna, Frantz'ın arkadaşı olduğunu söyleyen Adrien ile dostluk kurar, ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. François Ozon, Venedik Film Festivali'nde yarışan Frantz'la melodram türüne yöneliyor ve Maurice Rostand'ın bir oyununu sinemaya uyarlıyor. Aynı oyun daha önce de 1932'de Ernst Lubitsch tarafından Broken Lullaby adıyla beyazperdeye uyarlanmıştı. Frantz, daha önce hiç savaş veya çatışma sahnesi, siyah-beyaz ya da Almanca film çekmemiş olan Ozon'un takipçileri için ilklere tanık olacakları bir film.
Birleşik Krallık
Yönetmen: John Michael McDonagh
Sinemanın gelmiş geçmiş en iyi polis ikilileri listesine yeni bir madde ekleyen bu film, iki yoz polisin maceralarıyla hiç bitmeyen bir kahkaha tufanı sunuyor. Britanyalı yönetmen John Michael McDonagh, The Guard ve festivalde gösterilen Calvary'de sergilediği eşsiz mizah anlayışını ABD'ye taşıyor ve siyaseten doğruculuğu bir kenara atarak izleyiciyi ''suçlu bir zevke'' davet ediyor. Birlikte çalışan iki yoz polis, kendilerini 1 milyon dolar kazanabilecekleri bir suç hikayesinin içinde bulduklarında parayla aralarında duran herkese savaş açıyor ama işler beklendiği gibi gitmiyor. Polisleri canlandıran Alexander Skarsgård ve Michael Peña arasındaki uyumu, fiziksel ve sözlü komediyle birleştiren film, Berlin Film Festivali'nin gözdelerinden olmuştu.
Güney Kore
Yönetmen: Chan-wook Park
Güney Kore'nin yıldız yönetmeni Park Chan-wook, Hizmetçi'de şehvet, entrika ve cinsel gerilimle örülü göz alıcı bir öykü sunuyor. Cannes Film Festivali'nde yarışan, Chan-wook'un çektiği bu dönem filmi, 1930'larda Japon işgali altındaki Kore'de geçiyor. Sarah Waters'ın The Fingersmith adlı romanından uyarlanan film, zengin genç bir Japon kadın, onu kandırıp zenginliğini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam ve adamın tuttuğu Koreli hizmetçi arasındaki entrika etrafında dönüyor. Hizmetçi'nin kusursuz senaryosu, Chan-wook'un yarattığı dünyanın parlak stili ve dahice bir yönetmenlikle, izleyiciyi çok katmanlı bir gerilime davet ederken, olay örgüsü gereği an be an değişen performansların kalitesi de seyirciyi kendine hayran bırakıyor.
ABD
Yönetmen: David Mackenzie
Tutku Nehri ve iki yıl önce İstanbul Film Festivali'nde izlediğimiz Yüksek Risk gibi ödüllü yapımlarla tanınan İngiliz yönetmen David Mackenzie, yeni filminde kamerasını Amerika'ya çeviriyor. Nefes nefese seyredeceğiniz bu modern western, bankaya borçlanan ve tek varlıkları olan aile çiftliğini ipotekten kurtarmaya çalışan iki erkek kardeşin hikayesini anlatıyor. Parayı denkleştirmek için banka soyan Tanner ve Toby Howard, şehirden şehre dolaşarak izlerini kaybettirmeye çalışır. Ancak peşlerine düşen emektar polis müfettişi kolay kolay pes etmeyecektir. Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen ve büyük beğeni toplayan filmin müzikleri Nick Cave ve Warren Ellis'e ait.
İspanya
Yönetmen: Pedro Almadovar
Pedro Almodovar'ın 20. filmi Julieta, bir kadının hayatının gizemlerine uzanan bir yolculuğu anlatıyor. Film, Nobel Ödüllü Kanadalı yazar Alice Munro'nun öyküsünden uyarlanmış. Hayat arkadaşıyla birlikte Madrid'den Portekiz'e taşınma planları yapan 50'li yaşlarındaki Julieta, yolda bir genç kadınla karşılaşır. Bu karşılaşma, onun dünyasını alt üst eder ve böylece Julieta'nın geçmişine doğru bir yolculuğa çıkarız. Almodovar benzersiz renk paleti, kadın karakterleri yaratma ve anlatmadaki ustalığıyla hem duygusal hem gizemli bir filme imza atıyor. Yönetmenin olgunluk döneminin en iyi örneklerinden olan Julieta, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarıştı ve İspanya'nın Oscar adayı oldu.
İsviçre-Fransa
Yönetmen: Claude Barras
Kabakçığın Hayatı, Cannes Film Festivali'nin en sevilen filmlerinden biri olarak adını duyurdu. Alkolik annesinin ölümüyle yetimhaneye gönderilen dokuz yaşında bir çocuk, burada kendi gibi zor bir çocukluk geçirmekte olan yaşıtlarıyla arkadaş olur. İzleyiciye sıklıkla kahkaha attıran ama aynı zamanda melankoliyi hiç elden bırakmayan Kabakçığın Hayatı, yetim olmanın sancılarını müthiş bir duyarlıkla ele alıyor. Yönetmen Barras'ın yakaladığı duygu zenginliği ve Céline Sciamma'nın (Girlhood, Tomboy) yazdığı ustalıklı senaryosuyla film, kendini her yaştan izleyiciye koşulsuz sevdiriyor. İsviçreli yönetmen Claude Barras'ın bu ilk uzun metrajlı filmi, Cannes'da yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde prömiyerini yaptı ve İsviçre'nin Oscar adayı oldu.
ABD
Yönetmen: Matt Ross
Ben, altı çocuğunu medeniyetten pek uzakta, ABD'nin Kuzeybatı Pasifik ormanlarında hayata hazırlamaktadır. Ebeveyn olma hali, bu izole ortamda kendi doğrularını yaratmıştır ve çocuklar moderniteye karşı bir bağışıklık kazanamamışlardır. Karısının ani ölümünün ardından bütün düzeni yerle yeksan olan Ben, ailesini şehre getirmek zorunda kalır. Çocuklar şehirle, babaları ise ebeveynlik yöntemleriyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünden ''En İyi Yönetmen'' ödülüyle dönen Matt Ross, kahkaha ve gözyaşıyla bezenmiş müthiş bir ''sıcaklık'' hissiyle çıkagelirken, Viggo Mortensen unutulmaz karakterler müzesine bir yenisini daha ekliyor.
Güney Kore
Yönetmen: Hong-jin Na
Ölümcül Takip ve Ölüm Denizi ile tanıdığımız Hong-jin Na, yeni filmiyle korku türüne göz kırpıyor. Olaylar Kore'de Goksung isimli küçük kasabaya Japonca konuşan, yaşlı bir adamın gelişiyle başlar. Aynı dönemde kasabada kimi insanların saldırganlaşması, hatta cinayet işlemesiyle sonuçlanan vakalar görülür. Polis olayı araştırmaya çalışırken, durumu kasabaya gelen gizemli yabancıyla ilişkilendirenler de olur. Zamanla batıl inançlar ve paranoya, bilimsel araştırma yöntemlerinin önüne geçer. Komiser Jong-gu olayı çözmeye çalışırken, hem kendisini hem de ailesini kara büyü ve şamanların çevrelediği bir kabusun içinde bulur. Korku sinemasının farklı alt türlerini ustalıkla birleştiren Kara Büyü, temposuyla izleyiciyi avucuna alıyor ve asla bırakmıyor.
Güney Kore
Yönetmen: Jee-woon Kim
Şeytanı Gördüm ve Karanlık Sırlar'ın yönetmeni Kim Jee-woon, uzun zamandır özlemini duyduğumuz sağlamlıktaki bu polisiye filmde 1920'lerin Japon işgali altındaki Kore'sinde geçen bir casusluk öyküsü anlatıyor. Bir zamanlar Kore'nin bağımsızlığı için mücadele veren Lee, artık Japon emniyeti namına çalışmaktadır. Dürüst Kardeşler adlı bağımsızlık örgütünü çökertmesi emrini aldığında, bu örgütün bölgesel lideri Kim'le bir şekilde tanışır. Lee ile Kim dostluklarını ilerlettikçe çalıştıkları kurumlara bağlılıklarını da sorgulayacaklardır. Dünya prömiyerlerini Venedik ve Toronto film festivallerinde yapan Karanlık Görev, gösterime girdiği Güney Kore'de 10 günde 4 milyon izleyiciyle gişe rekoru kırdı ve bu ülkenin Oscar adayı olarak ilan edildi.
Danimarka-İsveç-Hollanda
Yönetmen: Thomas Vinterberg
Bir akademisyen olan Erik ve ünlü bir haber sunucusu eşi Anna... Hayatlarındaki boşluğu doldurmak adına aile dostlarını onlarla birlikte yaşamak üzere şehir dışındaki kocaman evlerine davet ederler. Artık bir düzine insan, hayatlarına devam etmek için kolektif kararlar vermek zorundadır. Böylece başlayıveren komün hayatında, Erik, öğrencilerinden birine aşık olana değin her şey yolunda gidecektir. Thomas Vinterberg, yeni filminde, bir evliliğin yeniden doğum ve yıkım hikayesini çocukluk tecrübelerinden beslenerek anlatıyor. Komün, hayatın kendisi gibi, yer yer eğlendiren ama nihayetinde can acıtan bir film.
Romanya-Fransa-Bulgaristan-Katar
Yönetmen: Bogdan Mirica
Roman, büyükbabasından miras kalan arsayı satmak üzere sınırda bir köye gider. Büyükbabasının yasa dışı işlerle uğraştığını bilen Roman, bu toprak parçasını elden çıkartarak aileyle alakasını kesmeyi hedeflemektedir. Fakat sınırın yakınındaki, işlenmemiş ve ıssız bu araziye tahmin ettiğinden yüksek bir değer biçilir. Diğer yandan geceleri araziden tekinsiz gürültüler gelmektedir. Roman'ın anlaştığı emlakçının ortadan kaybolmasıyla işler iyice garip bir hal alır. Büyükbabasının yanında yetişmiş adamlar, arazinin satışını engellemeye kesinlikle kararlıdır. Bogdan Mirica, western ile kara film ögelerini birleştiren ilk uzun metrajlı filminde yozlaşma üzerine soğukkanlı, sert ve bir o kadar etkileyici bir filme imza atmış.
İran-Ürdün-Katar-Birleşik Krallık
Yönetmen: Babak Anvari
Sundance'teki prömiyerinin ardından IndieWire tarafından ''Yılın ilk müthiş korku filmi'' olarak tanımlanan Korkunun Gölgesi İran-Irak savaşı sırasında Tahran’da geçiyor. Filmin başkarakteri Shideh, kocası zorunlu görev için başka bir şehre gönderildiğinde, devam eden bombardımanların yol açtığı tehlikeye rağmen kızıyla beraber evlerinde kalmakta ısrar eder. Fakat insanların birer birer terk ettikleri apartmanda yalnız kalan anneyle kızı sadece savaş uçakları değil, bir hayalet de tehdit etmeye başlar. Gerçek ve fanteziyi ustalıkla harmanlayan bu yaratıcı korku filmi, eleştirmenlerce The Babadook ya da Karanlık Sular gibi çağdaş korku klasikleriyle karşılaştırılıyor.
Almanya-Fransa
Yönetmen: Bruno Dumont
1910, Fransa'nın kuzeyinde bir sahil kasabası... Geçim için midye toplayan, çamurlar içinde yaşayan fakir bir aile... Her halleri abartılı, zengin diğer aile... Ve bu bölgede kaybolan insanları araştıran Laurel ile Hardy benzeri iki dedektif... Son dönemde komedide yeni bir soluk bulan Fransız sinemasının en başarılı yönetmenlerinden Bruno Dumont, Cannes Film Festivali'nde yarışan yeni filmi Ma Loute'u bu üçayak üzerine kuruyor. Fransa'nın en parlak oyuncularının da katkısıyla yakaladığı absürd mizah ve fiziksel komediyle Dumont bir yandan sınıf çatışmasına odaklanırken, bir yandan da yarattığı özgün görsellikle zihinlere kazınacak bir dünya yaratıyor.
Fransa-Polonya
Yönetmen: Anen Fontaine
1945 yılının Aralık ayında Polonya... Toplama kampından kurtulanlar ve yaralı askerlere yerel tıbbi destek yetersiz kalınca Kızılhaç, bölgede birçok doktor görevlendirir. Bu doktorlardan Fransız Mathilde, bir çağrı üzerine gittiği manastırda hamile bir kadının doğum yapmasına yardımcı olur. Fakat manastırda Rus askerlerin tecavüzüne uğrayarak hamile kalmış başka rahibeler de vardır ve başrahibeye göre bu durum mutlaka bir sır olarak kalmalıdır. En son 2015'te Aşkın Dili filmini izlediğimiz deneyimli yönetmen Anne Fontaine'in çektiği, inanç ile dünyevi gerçekler arasındaki çatışma hakkındaki bu çarpıcı dram, gerçek olaylardan esinleniyor. Filmin oyuncu kadrosunda Ida'daki teyze rolüyle pek çok ödül kazanan Agata Kulesza da yer almakta.
Belçika-Fransa
Yönetmen: Jean-Pierre ve Luc Dardenne
Avrupa sinemasının iki Altın Palmiye ödüllü usta yönetmenleri Jean-Pierre ve Luc Dardenne, onuncu filmleri Meçhul Kız'da vicdanın ve suçluluk duygusunun peşinden gidiyor. Cannes Film Festivali'nde yarışan filmin ana karakteri doktor Jenny, kliniğe mesai saatlerinden sonra gelen bir kadına kapıyı açmaz. Kadının o gece öldüğünü ve kimliğinin bilinmediğini öğrenince derin bir suçluluk hissine kapılan Jenny kendini kadının kim olduğunu ortaya çıkarmaya ve hikayesini öğrenmeye adar. Dardenne Kardeşler, gerçekçilikten güç alan sinema dilleriyle bir kez daha bireyden yola çıkıp toplumun derinliklerine iniyor. Jenny'yi canlandıran Avrupa sinemasının yükselen yıldızlarından Adèle Haenel sade ve etkileyici performansıyla dikkat çekiyor.
Romanya-Fransa-Belçika
Yönetmen: Cristian Mungiu
Kızının yozlaşmış bir ülkeden kurtulabilmesi adına bir baba, kendisi de yozlaşır mı? Mezuniyet, Altın Palmiye'li 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün'le dünya çapında tanınan Romen yönetmen Cristian Mungiu'nun imzasını taşıyor. Filmde doktor baba, kızının İngiltere'deki bursunu kaybetmemesi için lise bitirme sınavlarında hile yapmaya karar veriyor. Cannes'da En İyi Yönetmen Ödülü'nü paylaşan bu etkileyici dram, ahlak ve yozlaşmayla ilgili tespitleriyle evrensel bir nitelik kazanıyor. Usta işi senaryosu, etkileyici performansları, aileden yola çıkıp toplumu gösterirken alttan alta işlediği paranoya hissi ve gerilimle Mezuniyet, yılın en çok takdir toplayan filmlerinden.
Fransa-Almanya-Belçika
Yönetmen: Bertrand Bonello
Paris’te herhangi bir sabah... Farklı geçmişlere sahip bir grup genç, metro hatları ve caddeler arasında neredeyse rastgele bir gezintiye çıkarlar. Bir süre sonra bir planları varmış gibi görünür. Yolculuğa başladıkları noktada tekrar bir araya gelirler. Gece başlarken Paris yangın yerine dönecektir. Bertrand Bonello, ilk gösterimi San Sebastian Film Festivali’nde yapılan yeni filminde terörizm gibi oldukça bıçak sırtı bir meseleye el atarken görmeye alışık olmadığımız türden bir Paris portresi çiziyor. Tavizsiz gerçekçi yaklaşımıyla dikkat çeken Nocturama - Paris Yanıyor, izleyeni her saniye diken üstünde tutan, zamanlamasıyla ses getirecek bir film.
Fransa-Almanya-Belçika
Yönetmen: Paul Verhoeven
Temel İçgüdü, Showgirls, RoboCop gibi tartışma yaratmış modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven hala cesur ve kışkırtıcı. Hollandalı ustanın Fransa'da çektiği yeni filmi O, orta yaşlı iş kadını Michèle'in tecavüze uğradıktan sonra yaşadıklarını anlatıyor. Michèle, çocukken yaşadığı korkunç bir olayın hayatını mahvetmesine izin vermemiş, bu büyük travmayı soğuk ve acımasız bir karakter geliştirerek atlatmıştır. Bu kez kurban rolündense avcı olmayı seçer; tecavüzcüyü kendi yöntemleriyle bulmaya ve intikam almaya kalkışır. Cannes'da Altın Palmiye için yarışan bu sıra dışı tür filminin başrolünde, büyük oyuncu Isabelle Huppert, kariyerinin en iyi ve en cüretkar performanslarından birini ortaya koyuyor.
Rusya
Yönetmen: Kirill Serebrennikov
Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen ve epey ses getiren Öğrenci, köktendincilik üzerine kışkırtıcı bir hikaye anlatıyor. Günümüz Rusya'sında geçen filmin merkezinde lise öğrencisi Venya yer alıyor. Delikanlı önce beden eğitimi derslerinde mayo giyilip yüzülmesine, bir sonraki gün cinsel eğitim dersine, daha sonra da evrim teorisinin müfredata dahil edilmesine karşı çıkıyor. Tek dayanağı, elinden eksik etmediği ve sürekli alıntıladığı İncil. Üstelik Venya şaşırtıcı derecede iyi bir vaiz ve etrafındaki hemen herkesi neredeyse ikna edecek gibi görünüyor, idealist biyoloji öğretmeni Elena hariç. Kirill Serebrennikov'un Marius von Mayenburg'un oyunundan senaryolaştırıp yönettiği Öğrenci, izleyiciyi huzursuz ederken düşünmeye çağıran, oldukça cesur bir film.
Finalndiya-İsveç-Almanya
Yönetmen: Juho Kuosmanen
Olli Mäki'nin bu kadar mutlu olmasını sağlayan şey ne? Birkaç gün sonra Finlandiya boks tarihinin en önemli maçına çıkacak olması mı? Hayır. Bütün medyanın göz bebeği, ülkesinin gururu haline gelmesi mi? Hiç sanmıyoruz. Raija'nın ona içtenlikle gülümsemesi olabilir, ama belki. Olli Maki'nin En Mutlu Günü, kariyerinin en önemli müsabakasına çıkmak üzere olan ve bununla hiç ilgilenmeyen bir boksörün hikayesini siyah-beyazın melankolisiyle bezeyerek anlatıyor. Bu, benzerine pek az rastlanan türden bir spor filmi. Çünkü aşk, hikayenin bağlamındaki daha gözde meselelerden her anında rol çalıyor. Olli Maki'nin En Mutlu Günü, Finlandiya'nın Oscar adayı oldu.
ABD
Yönetmen: Ewan McGregor
Pastoral Amerika, Moulin Rouge'dan Trainspotting'e, Velvet Goldmine'dan Star Wars'a gişe rekortmeni birçok filmde rol alan ünlü oyuncu Ewan McGregor'un ilk yönetmenlik denemesi. Philip Roth'un Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan filmin olağanüstü oyuncu kadrosunda Ewan McGregor da başrolü üstleniyor. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali'nde Eylül ayında yapan Pastoral Amerika, 1960'ların toplumsal ve siyasal çalkantılarıyla dağılan ''mükemmel'' bir Amerikan ailesini odağına alıyor. Film, başarı merdivenini tırmanıp saygınlık kazanan Seymour Levov ve gözbebeği ailesini yıllar boyu takip ederken Vietnam'dan 1968 olaylarına ve Watergate'e ABD tarihine de tanıklık ediyor.
ABD-Fransa-Almanya
Yönetmen: Jim Jarmusch
Jarmusch, izleyiciye çok sevdirdiği vampirlerden yeniden insanlara dönüyor, hem de ilk bakışta en sıradan olanlarına. Adı Paterson, New Jersey'de ne tesadüftür ki Paterson'da yaşıyor. Kullandığı otobüsün numarası 23; evet, kendisi de otobüs şoförü. Dinlemesini çok iyi bilir, fazla konuşmayı sevmez ama yazmak onun tutkusudur. Bir otobüs şoförü olmanın en iyi taraflarından birisi belki de budur; Paterson kendisiyle sık sık baş başa kalıp hep yanında tuttuğu not defterine şiirler yazar. Jarmusch, ''şiirsel'' sinemasını Paterson'da şiirin kendisiyle harmanlıyor ve izleyen herkesin tanışmaya bayılacağı bir karakter çıkarıyor karşımıza.
Hindistan
Yönetmen: Anurag Kashyap
2013 İstanbul Film Festivali'nde izlediğimiz destansı suç filmi Wasseypur Çeteleri'nin yönetmeni Anurag Kashyap, bu kez bir seri katil hikayesiyle karşımızda. Film, 60'lı yıllarda Mumbai'de 41 kişiyi öldüren ünlü seri katil Raman Raghav'dan esinlenen ve günümüzde geçen kurmaca bir hikaye anlatıyor. İki başkarakter, yeni seri katil Ramanna ve polis memuru Raghavan için seçilen isimler filmin derdini de açık ediyor. Zira şiddete meyilli ve uyuşturucu bağımlısı polis memurunun, acımasızlık ve kötülükte yakalaması gereken seri katilden aşağı kalır yanı yok. Ramanna ve Raghavan bir elmanın iki yarısı gibiler. Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünü sallayan bu sert ve ''iyi adamsız'' polisiyenin ritmini tutan tekno müziklere ayrıca dikkat!
İran-Fransa
Yönetmen: Asghar Farhadi
Yönetmen: Asghar Farhadi
Oscar'lı Bir Ayrılık'ın yönetmeni Asghar Farhadi, Fransa'da çektiği Geçmiş'in ardından sarsıcı bir dramla yeniden ülkesine dönüyor. İran'da günümüzde geçen filmde Arthur Miller'ın Satıcının Ölümü oyununu sahneye koyan tiyatrocu çift Rana ve Emad, yeni bir eve taşınır. Rana, burada saldırıya uğrar. Emad, travmasını sessizce atlatmaya çalışan Rana'nın aksine intikam alma yolunu seçer. Farhadi'nin izleyiciyi girdap gibi içine çeken ve mükemmel işleyen senaryosu ve oyuncu kadrosunun kusursuz performansları, filme Cannes'da iki ödül ve bol övgü kazandırdı. İran sinemasının güçlü soluğu Ashgar Farhadi, ahlaki açılımları ve İran toplumuna getirdiği derin çözümlemelerle bir kez daha insan davranışlarının dehlizlerine iniyor.
Sieranevada / Sierra-Nevada
Romanya-Fransa-Bosna Hersek-Hırvatistan-Makedonya
Yönetmen: Cristi Puiu
Bay Lazarescu'nun Ölümü'yle tanınan Cristi Puiu'nun yönettiği Sieranevada, Romanya Yeni Dalgası'nın son dönemde en heyecan verici temsilcisi. Bu yılki Cannes yarışmasının favorilerinden biri olan film, izleyiciyi bir yas evinde toplanmış kalabalık bir aileyle baş başa bırakıyor. Komünist aile dostundan, komplo teorilerine inanan kuzene birçok aile ferdiyle geçirilen vakit, izleyiciye insanlık durumlarından Romanya'nın yakın dönem tarihine uzanan bir yolculuk hissi veriyor. Mizahın ihmal edilmediği bu dram, hemen hemen tek bir mekanda geçse bile sinemanın imkanlarının ne kadar geniş olduğunu hatırlatan modern bir başyapıt. Sieranevada, Romanya'nın Oscar adayı olarak açıklandı.
Sweet Dreams / Fai bei sogni / Fais de beaux rêves (Tatlı Rüyalar)
İtalya-Fransa
Yönetmen: Marco Bellocchio
1969, Torino... Massimo, çok sevdiği annesiyle evde, dönemin moda şarkılarıyla dans eden, televizyonda Raffaella Carra şovları seyreden dokuz yaşında bir çocuk... Annesinin ani ölümüyle Massimo'nun çocukluğu da paramparça olur. Gençliğinde, önce spor muhabirliği, sonra Saraybosna'da savaş muhabirliği yapar. Yıllar sonra tekrar Torino'ya döndüğünde artık köşe yazarı olmuştur. Annesinden nefret eden bir okuyucunun yazdığı mektuba duygulu bir cevap verip herkesin gözbebeği olduktan sonra aniden bir dizi panik atak geçirmeye başlar. Artık travmatik geçmişiyle yüzleşmenin ve yaralarını sarmanın zamanı gelmiştir. İtalyan usta Bellocchio, Cannes'da prömiyerini yapan yeni filminde her zamanki gibi cüretkar ve yaralayıcı.
The Beatles: Eight Days a Week - The Touring Years (The Beatles: Eight Days a Week - Turne Yılları)
Birleşik Krallık-ABD
Yönetmen: Ron Howard
Bu benzersiz müzik belgeseli, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük müzik fenomeni The Beatles'ın uluslararası ünlerine kavuştukları ilk yıllarına odaklanıyor. Grubun 1962 ile 1966 yılları arasında çıktıkları ve bütün dünyanın istisnasız kalbini kazanan tam 1000 günlük dünya turnesini arşiv görüntüleri, söyleşiler, hayranlardan ve grup üyelerinden elde edilen kayıtlarla ele alan belgesel, The Beatles mucizesinin sırrını çözmeye çalışıyor. Ortaya çıkan ise, dünya Beatlemania çılgınlığına tutulmuşken müziklerini en iyi şekilde yapmaya çalışan dört dostun hikayesi... Belgeselin ardından, grubun 1966 Brooklyn Shea Stadyumu konserinin HD dijital olarak elden geçirilen 30 dakikalık kaydı gösterilecek.
About Ray / Three Generations
ABD
Yönetmen: Gaby Dellal
Bir aile, üç nesil ve hayatının en önemli kararını alan bir genç kız... Başrolünde her biri olağanüstü performansıyla göz dolduran üç usta oyuncu: Lezbiyen büyükanne rolünde Susan Sarandon, kızı rolünde Naomi Watts ve 17 yaşındaki torunu Ray'i canlandıran Elle Fanning. Birlikte, aynı evde oturan üç nesil, Ray'in cinsiyet geçiş sürecine atılmasıyla zor günler geçirmeye başlar. Hitap şekillerinden okul değiştirmeye, umumi tuvaletlerden ailenin kurulu anaerkil düzenine, birçok sorun baş gösterir. Trans sorunlarına eğilen ender yapımlardan Three Generations, klişeler ve duygu sömürüsünden uzak, gücünü şahane performanslarından alan samimi ve eğlenceli bir film.
Toni Erdmann
Almanya-Avusturya
Yönetmen: Maren Ade
Maren Ade'nin Cannes'da olay yaratan filmi Toni Erdmann, her anı sürprizlerle dolu, baştan sona delişmen ve izleyicinin son derece karmaşık ama bir o kadar da yoğun tepkilerle tanık olduğu bir sinema mucizesi. Winfried ya da ''Toni Erdmann'', takma dişleriyle kapitalist dünyanın asık suratlılığına savaş açmış bir tür anarşist. Kızı Ines'i bu dünyanın pençesinden kurtarmaya çalışmak uğruna elinden geleni ardına koymayacağı da belli. Ines ailesinden uzakta, uluslararası bir firmanın Romanya şubesinde önemli bir pozisyonda çalışmakta ve gerçek bir işkolik. Winfried ansızın ziyaretine gelince Ines bir süre direnecek ama düzene ne kadar ait olmak istiyorsa, Winfried de ona o kadar engel olacaktır.
Hunt for the Wilderpeople (Vahşiler Firarda)
Yeni Zelanda
Yönetmen: Taika Waititi
Son yılların en gözde korku-komedilerinden What We Do in the Shadows'dan sonra Taika Waititi, bu kez herkese hitap eden harika bir komediyle karşımızda. Ricky, koruyucu ailesiyle birlikte Yeni Zelanda kırsalında mutlu bir yaşam sürmektedir. Ancak üvey annesinin ani ölümünden sonra çocuk esirgeme kurumu onu geri almaya niyetlenir. Hayatından vazgeçmeye hiç niyeti olmayan Ricky, üvey babasıyla birlikte ormanın derinliklerine doğru bir kaçış yolculuğuna koyulur. Tabii ki tüm ülke ve esirgeme kurumu yetkilileri peşlerine düşecektir. Dram ile macera ve komediyi ustalıkla buluşturan Vahşiler Firarda, Yeni Zelanda'da gişe rekorları kırdı.
Wiener-Dog
ABD
Yönetmen: Todd Solondz
Köpekler, hani şu insanın en yakın dostu olan hayvanlar... Todd Solondz, prömiyerini Sundance'te yapan yeni filminde insanları, hayatlarına dokunan bir ''sosis köpek'' aracılığıyla masaya yatırıyor. Yaşlı bir kadın ve torunu, kariyerinde bocalamış bir senarist, merhametli bir veteriner teknisyeni ve benzerlerinin hayatlarına köpeğin yolculuğuyla dahil oluyoruz. Asıl müjde ise, Solondz'un gitgide olgunlaşan sinemasının delişmenliğini ve gençliğini asla yitirmiyor oluşu. Bu kapkaranlık, kararlı ve ziyadesiyle albenili film, Amerikalı olma deneyimi üzerine kalemini hiç sakınmayan ''siyaseten yanlış'' bir komedi. Aynı zamanda Ellen Burstyn, Danny DeVito, Julie Delpy ve Greta Gerwig'li bir yıldızlar geçidi.
Voyage of Time: Life's Journey (Zamanın Yolculuğu: Yaşamın Seyri)
ABD-Fransa-Almanya
Yönetmen: Terrence Malick
13,8 milyar yıl önce sonsuz bir yokluğun içinde başlayan bir hikayeyi anlatıyor Zamanın Yolculuğu: Yaşamın Seyri. Önce ilk haliyle evren oluşuyor, takip eden milyarlarca yıl içinde de ilk canlı hücre... Denizde başlayan yaşamın kırıntıları yavaş yavaş karaya sıçrıyor. Milyonlarca canlı türü, evrimin bayrağını, kendini dünyanın efendisi zannedecek insan türüne kadar taşıyorlar. Terrence Malick, Hayat Ağacı ile akraba olan, Cate Blanchett'ın anlatıcılığından kuvvet alan ve üzerinde birçok bilim insanıyla birlikte çalıştığı belgeselinde ''insan''ın ve ''evren''in hikayesini iç içe, eşi benzeri olmayan bir görsellikle anlatıyor.
Train to Busan / Busanhaeng (Zombi Ekspresi)
Güney Kore
Yönetmen: Sang-ho Yeon
Cannes Film Festivali'nde Geceyarısı Seansı'nda dünya prömiyerini yapan Zombi Ekspresi, kararlılıkları korku ve endişeyle zorlanan bir tren dolusu yolcunun hikayesini anlatıyor. Önüne geçilemeyen bir virüs salgını tüm Kore'yi sarmışken, altyapı çökmüşken, hızlı trendeki yolcular başkent Seul'den ülkenin güneyine, zombilerin henüz ulaşamadığı Busan'a varmaya çalışıyor. Fakat ya Busan da düşmüşse? Daha şimdiden TV dizisi ve devam filmi konuşulmaya başlanan Zombi Ekspresi, hem özgün hem de gayet eğlenceli ve tempolu bir korku-gerilim filmi. Güney Asya'da birçok ülkede gişe rekorları kıran filmin yönetmeni Yeon Sang-ho'yu ilk filmi Domuzlar Kralı adlı animasyonla tanıyoruz.
Kaynak: İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) - Filmekimi
#Filmekimi2016
#Filmekimi16
1 Yorumlar
Ankara ayağında bilet durumları neymiş? Hiçbir yerden öğrenemedik. Filmler de belli değil. Yine boynu bükük kaldık burada :/
YanıtlaSil